17 Aralık 2009 Perşembe

Yayılmasın da ne yapsın?

Tam 24 saat süren bir eczane nöbetinden çıktım.

Nöbetten mi yoksa savaştan mı çıktım bilemiyorum.

Karşıladığımız 738 adet reçetenin 572 tanesinde teşhis grip, kalanın büyük bölümünde ise üst solunum yolu enfeksiyonuydu.

Sadece tek bir doktor 340 reçete yazmıştı; üç yüz kırk reçete! Gözünüzde canlandırın lütfen, olması gerekeni elbette; hasta içeri giriyor, derdini anlatıyor, muayene oluyor, ilaçları yazılıyor, açıklama yapılıyor. Bu işlemlerin tamamı için kaç dakika lazım sizce? Hadi beş dakika diyelim. Demek ki bu reçeteyi getiren hastaları muayene eden doktorun aralıksız 28 saat işlem yapması lazım. Yemeyecek, içmeyecek, dinlenmeyecek hizmet verecek. Üstelik, hizmeti de doğru verecek.

Reçete adedi demek, o adette hasta demek. Bebeği, çocuğu, yaşlısıyla büyük bir panik içinde hastane servislerini doldurmuş bir dolu insan demek. Kaldı ki, reçete adedini en az üçle çarpmak lazım: Bir reçete, en az üç kişi. Asla bir veya iki kişi gitmiyor halkımız doktora ve eczaneye; aile boyu oradalar. Çekirdek hasta ailesi kaynana, kayınpeder anne, baba, çocuk, gelinden oluşuyor.

738 reçetenin kapımıza yığdığı yaklaşık üç bin kişilik bir kalabalığın yaratacağı izdihamı bir düşünün. Bu insanların hap kadar eczaneye nasıl sığabildiğini ve hizmet alabildiğini, ilaç stoklarının yetersizliğinden doğan kavgaları bir tahmin edin.

Eczaneler ve ilaç depolardaki bütün dezenfektan jeller, maskeler, galoşlar, bağışıklık sistemi kuvvetlendiriciler tükendi.

Buna biraz da sevinirken, suyla sabunla daha bir samimi olundu, devlet okullarına ilk defa dezenfektan jeller ve kağıt havlu kondu, şapur şupur öpüşmeler azaldı, artık virüs baskılanır derken, en olmaması gereken şey oldu: Virüs kendisi için hayal edemeyeceği bir yayılma ortamı buldu: Kalabalık ve kontrolsüz bir kitle! Bir virüs için ne verimli bir kalabalık: Bir hasta, bin aday!

Tüm varsayımlar, ülkemizde grip virüsünün önümüzdeki iki ay boyunca şiddetle yayılacağı üzerinde yoğunlaşıyor. Ve maalesef, bireysel olarak alacağımız tedbirler, kitlesel olarak maruz kaldığımız tehlikeyi önlemiyor.

En acil şekilde virüsün kitle etkisini yok etmemiz gereklidir.

İnsanlarımızın kalabalıklar halinde kapılarına yığıldığı sağlık kurum ve kuruluşları, nöbetçi eczane ve nöbetçi acil hekimlerinin sayılarını bir an önce arttırmalıdır.

Ayrıca temizlik jellerinde olduğu gibi ilaç konusunda da olası sıkıntılara karşı acilen önlemler alınmalıdır.

Eczanelerin ellerindeki stoklar sınırlı olduğundan, bu eczanelere ilaç temin eden depoların da böyle olağanüstü dönemde 24 saat açık hale getirilmesi zorunludur.

Gecenin bir yarısında, hastanın çocuğuna ilaç bulabilmek için, her biri ayrı semtlerdeki eczaneleri gezmesi, eczacının hastasına ihtiyaç duyduğu ilacı temin edememesi yanında, aşı polemiği solda sıfır kalır.

Hasta yığılmış, reçete işlemlerini beklemeye tahammülü yok; bir yandan reçetesini hazırlarken diğer yandan da muayene ücretlerini anlatıyorsunuz.

SSK’lı mı, Bağkur’lu mu, yeşil kartlı mı, emekli mi, çalışan mı, hasta mı yoksa hasta yakını mı gibi en temel konularda kendisini ifade edemiyor. Adını, soyadını yazıp imzalamasını istiyorsunuz; okuma yazması olmadığını söylüyor, bunu sizin yapmanızı istiyor.

Kurum bilgisayarları aşırı yükten tıkanmış, provizyon almanız dakikalarca sürüyor.

İnsanımız artık her şeyden kuşku duyduğundan, ilacı eline almış, reçetedeki ile aynı mı diye kontrol üzerine kontrol ediyor. Meslek hayatımızda ilk kez ilaç kutusu üzerindeki barkodu okuyup, diğer hastadaki birebir aynı kutunun barkoduyla karşılaştıran hasta görüyoruz.

Bu arada öksüren, hapşıran, aynı pis havayı soluyan hasta ve çekirdek aile refakatçileri, kurunun yanında yaş da gider mantığıyla harmanlanıyor.

Bu kalabalıkta, böyle kargaşada, virüs keyifle yayılıyor.

Can kayıplarının artmaması için, sağlık birimlerindeki hasta ve yakınlarından oluşan kalabalıkların derhal yok edilmesi gerekiyor.

Sağlıkla kalın.

0 yorum:

Yorum Gönder