0

Tekel işçilerine ilaç desteği

İlaç, benim işim.

İçeriğini bilirim; nasıl imal edildiğini, kime nasıl, ne zaman verileceğini..

Ekonomisini, stratejisini, siyasetini bilirim.

İlaç, benim hayatım
.
Geçim kaynağım, dünyaya çevrilen gözüm, objektifim.

İlaç, benim insanlarla kurduğum ilişkilerde ara durağım, sevincim, hüznüm.

İlaç, hayata geri döndürdükleriyle benim çok şükürüm.

Ama bu hafta ilaçtan da ötesini keşfettim: Mucize Molekül!

Tek bir doz, minicik tek bir doz.. İnsana kendini iyi hissettiren, gençlik aşısı gibi bir şey..

Dize derman, çeneye kuvvet, ruha ferahlık, cilde renk veren bir minicik doz.

Bu yazı, bu mucize molekülün keşfini ve onu nasıl elde edeceğinizi anlatır.

Arkadaşlarıma bir mesaj çekmemle başladı keşfe yolculuğum: “Arkadaşlar, ben Çarşamba günü Ankara’ya gidiyorum. Trenle; Tekel İşçileri’ne ilaç götürmeye.. Gelmek isteyenler gelsin; gelemeyenler ilaç göndersin.”

Yolculuk akşamı, dört dinazor eczacı, peronda kendi getirdiğimiz dört koli ilaçla hareket saatini beklemeye başladık. Eczanelerin kapanmasından birkaç dakika sonra, trenin kalkmasına dakikalar kala, ortalık bayram yeri oldu: Peron, kimi kucaklarında poşet taşıyarak, kimi daha büyük kolileri yerlerde sürükleyerek bize yetişmeye çalışan arkadaşlarımızla doldu! İnanılmaz bir duygu seli, tarif edilemez bir heyecan, bir burun direği sızlaması..

Bütün bir gece, yolculuk süresince ilaçları açıp gruplarına ayırdık. Bu sırada Devlet Demir Yolları İşçileri’nin etrafımızda pervane olmalarını, bize yiyecek ve içecek taşımalarını anlatamam, yaşamanız gerek.. Varmış, diyorsunuz, insanlık hala varmış..

Yumuşacık karın şehrin gürültüsünü alıp dağıttığı bir Perşembe sabahı, istasyondan çıkıp, Tekel İşçileri’nin barındığı, daha doğrusu, barınmaya çalıştığı sokağa geldik.


Bizi önce eczaneye dönüştürdükleri yere götürdüler. Sendika toplantı salonunun sahnesi eczaneye dönüştürülmüş; hüzünlü bir acil durum eczanesi..

Bu tarz eczaneyi bir kez daha görmüştüm, yıllar önce.. İçimde bir yerler bir kez daha sızladı. Kocaeli depreminde, buna benzer yerler kurmuştuk hastane bahçelerine, lobilere, çadırlara.. Gelen ilaçları yine şimdiki gibi kolilere ayırmıştık; gelişigüzel yerlerde, kutuların içinde, masaların üzerinde kullanıma açmıştık. İşte bu da bir depremdi. Ve insanlar.. Battaniyelere sarınarak sağa sola kıvrılmış insanlar.. Sandalyelerin üzerinde, yerlerde uyumaya çalışan insanlar.. Bir yatakları olmayan, tam 45 gündür yatacak döşekleri olmayan insanlar.. Yaralarını saracak kimseleri, tedavi edecek ilaçları, banyo yapacak sıcak suları, başlarını okşayacak çocukları olmayan insanlar..

Gözlerine, bakabilirseniz eğer, çok şey görüyordunuz: Umut, umutsuzluk, acı, öfke, sevinç, inanç.. Yıllar sonra aldatılmış ve terk edilmiş kadın ve erkek gözleri görüyordunuz.

İlaca dair işimizi bitirip, bizi misafir ettikleri çadır bozması tentelerin altına girdik. Gece yağan kar, yerini çadırların altından akan kirli, çamurlu, buza bırakmıştı. Derme çatma sobaların başında bekleşen işçilerin hemen hepsi hasta, sesleri çatallaşmış, bronşit, faranjit olmuş durumdaydılar. Yaklaşık her on dakikada bir, bir mikrofon ve bir kamerayla basın giriyordu içeri. Yılmadan, bıkmadan usanmadan konuşuyorlar, anlatıyorlar, bordrolarını gösteriyorlar, ölmek var dönmek yok diyorlar, ağlıyorlar, öksürüyorlar ve direniyorlardı.

Mucize molekül bu yazının neresinde ortaya çıkacak diyeceksiniz? Tam da burasında!. Kendi eczanelerimizde hastaları beklemek yerine, bu kez biz onlara gittik ve paylaşmanın, dokunmanın, bir şeyler yapmanın vücudumuza, ruhumuza ne kadar iyi geldiğini bir kez daha keşfettik.

Ömrünüzü uzatacak rahat işlerde çalışabilirsiniz. Daha sağlıklı olabilmek için avuç avuç vitamin yutabilirsiniz. Spor yapabilir, yüzünüze kremler sürebilirsiniz. Bunlar iyi.. Bunlar iyi de, yetmez. Yaptıklarınızın tamamını yapmakta olan eczacınız olarak, bunlardan daha fazlasını, size iyi gelecek olanı, sizi zinde tutacak şeyi, ilaçtan da ötesini; Mucize Molekül’ü öneriyorum.

Fakat maalesef Mucize Molekül en yakın eczanede yok; imal edildiği yere gitmek gerekiyor. Şu anda yurdumuzun bazı yerlerinde, ama en kalitelilerinden biri Ankara’da imal ediliyor. Acele edin, bitmeden, tükenmeden davranın. Üşenmeyin; kazma kürek sallamayacaksınız; ağır yükler taşımayacaksınız; bir halı saha maçındaki, bir tenis kortundaki kadar enerji harcamayacaksınız. Sadece gidip o mucize molekülün yayıldığı havayı soluyacaksınız; hepsi bu! Etkisini anında göreceğinize, bizzat denemiş eczacınız olarak garanti veririm.

Kalkın yerinizden, birileri için, kendiniz için bir şeyler yapın; sadece konuşmayın, izlemeyin; yapın.

Yapın ki..

Sağlıkla kalın.